Post-Truth Sonrası Yeni Tehlike: 'Erdem Sonrası Dönem' Toplumu Nasıl Tehdit Ediyor?

Modern dünyanın değerleri, postmodernizm ve post-truth çağıyla erozyona uğradı. Peki, 'erdem sonrası dönem' olarak adlandırılan bu yeni evrede toplumu bekleyen tehlikeler neler? Bencillik, güvensizlik ve kuralsızlığın yükselişi ve sosyal medyanın rolü.

Post-Truth Sonrası Yeni Tehlike: 'Erdem Sonrası Dönem' Toplumu Nasıl Tehdit Ediyor?

Bir zamanlar toplumun temelini oluşturan evrensel doğrular ve ortak değerler, günümüzde yerini büyük bir belirsizliğe bıraktı. Modernizmin akılcı dünyasından, her şeyin göreceli olduğu postmodernizme, oradan da gerçeklerin duygular karşısında yenik düştüğü "post-truth" (hakikat sonrası) çağına geldik. Ancak uzmanlar, şimdi daha da karmaşık bir evreye girdiğimize dikkat çekiyor: Herkesin kendi kurallarını koyduğu, bencilliğin ve güvensizliğin norm haline geldiği "erdem sonrası dönem".

Peki, bu noktaya nasıl gelindi? Süreç, 20. yüzyılın ikinci yarısında "büyük anlatıların sonu"nun ilan edilmesiyle başladı. Postmodernizm, insanları katı ideolojilerin baskısından kurtarırken, aynı zamanda ortak anlam zeminini de sarstı. Düşünür Zygmunt Bauman'ın "akışkan modernlik" olarak tanımladığı bu dönemde kimlikler, ilişkiler ve değerler sürekli değişen, geçici bir hal aldı. Bu akışkanlık, bireye özgürlük sunarken onu ahlaki bir köksüzlüğe de itti.

Bu zemin üzerinde yükselen post-truth çağı ise gerçeğin önemini tamamen yitirdiği bir dönemi başlattı. 2016'da Oxford Sözlüğü tarafından yılın kelimesi seçilen "post-truth", nesnel hakikatlerin kamuoyunu şekillendirmede kişisel inanç ve duygulardan daha az etkili olduğu bir durumu ifade ediyor. Özellikle sosyal medyanın yükselişiyle bu süreç hız kazandı. Dijital platformlarda bir bilginin doğruluğu değil, ne kadar beğeni ve paylaşım aldığı, yani ne kadar "inandırıcı" olduğu önem kazandı. Bu durum, toplumu manipülasyona hiç olmadığı kadar açık hale getirdi.

Bugün ise bu iki dönemin mirası üzerine kurulu, yeni ve endişe verici bir toplumsal yapıyla karşı karşıyayız: Erdem sonrası dönem. Bu dönemin üç temel özelliği öne çıkıyor:

Kuralsızlık: Toplumsal normlar ve yazılı olmayan kurallar, bireysel rahatlık ve çıkarlarla çatıştığında kolayca göz ardı ediliyor.

Bencillik: Başarı, ahlaki değerlerden çok kişisel çıkarlar üzerinden ölçülüyor. "Ben merkezli" yaşam tarzları ve empati yoksunluğu normalleşiyor.

Güvensizlik: Sadece bireyler arası ilişkilerde değil, aynı zamanda devlet, medya ve bilim gibi kurumlara yönelik de derin bir güven krizi yaşanıyor.

Bu yeni düzende erdemli olmak, toplumsal bir beklenti veya gereklilik olmaktan çıkıp kişisel bir "tercih" meselesine dönüşmüş durumda. Dijital kültür, bu erozyonu daha da derinleştiriyor. Sosyal medya platformlarında "iyi olmak" yerine "iyi görünmek" öncelik kazanıyor. Yapılan bir iyilik, samimi bir eylemden çok, başkalarından takdir toplamak için yapılan bir gösteriye dönüşebiliyor. Bireyler, kendilerini gerçek kimlikleri üzerinden değil, özenle kurguladıkları dijital temsiller üzerinden var ediyor. Bu durum, ahlaki öz ile ahlaki performans arasındaki makası giderek açıyor.

Sonuç olarak, hem anlamını hem de güvenini yitirmiş bir toplumla baş başayız. Uzmanlara göre bu ahlaki boşluktan çıkış, eski ve katı kurallara dönmekle değil; özgürlüğü sorumlulukla, bireyselliği ise toplumsal duyarlılıkla dengeleyen yeni bir etik anlayışının inşasıyla mümkün olabilir. Aksi takdirde, insanlık hakikat sonrasının da ötesinde, derin bir erdem boşluğunda var olmaya devam edecek.