Hayatın Anlamını Sorgulatan 'Keşke'ler: Vicdanınızla Yüzleşmeye Hazır Mısınız?
Herkesin hayatında bir dönüm noktası vardır. Peki, geriye dönüp baktığınızda 'keşke'ler mi yoksa 'iyi ki'ler mi ağır basıyor? Konfor alanının tehlikeleri, ertelenen iyilikler ve toplumsal sorumluluk üzerine derin bir vicdan muhasebesi.
Yaşam yolculuğunda belli bir noktaya gelindiğinde, zihin ister istemez geçmişin bir dökümünü yapmaya başlar. Bu, herkesin kendi içinde yaptığı sessiz bir muhasebedir. “Bu dünyaya ne kattım? Arkamda hangi anlamlı izleri bırakabildim? Hangi potansiyelimi, rahatıma düşkünlük gösterip feda ettim?” gibi sorular bir bir zihinde belirir.
Çoğu zaman kapasitemizi sonuna kadar kullanmak yerine neden geri adım attığımızı sorgularız. Bu durum, iş yerinde sorumluluk gerektiren yeni bir proje yerine alışıldık görevlere sığınmakla da kendini gösterir, komşumuza uzatabileceğimiz bir yardım elini ertelemekle de. Hatta en değerli varlığımız olan ailemize daha fazla vakit ayırabilecekken, kendimizi bir ekranın hipnotize edici ışığına bırakmamızla da ortaya çıkar.
Peki, gerçekten daha fazlasını yapamaz mıydık? Daha çok insanın hayatına dokunup, daha kalıcı ve anlamlı ilişkiler kuramaz mıydık? Bu sorular sadece bireysel bir sorgulama değil, aynı zamanda toplumsal bir yüzleşmedir. Ürettiğimiz değerler, paylaştığımız bilgiler ve yaptığımız yardımlar toplumu ileriye taşıyor mu, yoksa sadece günü kurtarmak için en kolay yolu mu seçiyoruz?
Sessizlik de bu denklemin önemli bir parçasıdır. Kimi zaman bilgece bir duruşu ifade ederken, kimi zaman ise bir haksızlık veya güç karşısında sindirilmişliğin en net göstergesi olabilir. Asıl kritik soru şudur: Seçtiğimiz sessizlik, vicdanımızı rahatlatan bir sükunet mi, yoksa zamanla içimizde büyüyen bir pişmanlığın habercisi mi?
Hayat muhasebesinin bir diğer önemli maddesi de ilişkilerimizdir: “Ailem, dostlarım ve çevremdeki insanlar benden memnun mu, yoksa kalplerinde bana dair kırgınlıklar mı biriktiriyorlar?” Elbette aslolan başkalarının onayı değil, insanın kendi vicdanının sesini duyabilmesidir.
Bu büyük soruların cevapları, aslında günlük hayatın küçük anlarında gizlidir. Bir iş arkadaşının yükünü hafifletmek, tanımadığınız birine içten bir ikramda bulunmak, bir komşunun kapısını çalıp hatırını sormak ya da çocuğunuzla sadece on beş dakika bile olsa tüm dikkatinizi vererek oyun oynamak... İşte bu küçük ama değerli adımlar, içimizdeki umut ateşini canlı tutar.
Bugün toplum olarak kritik bir yol ayrımındayız. Ya bu umut ateşiyle birbirimizin içini ısıtacağız ya da umutsuzluğun soğuk rüzgârında hep birlikte donup kalacağız. Unutmayalım ki, çevremizle kurduğumuz her bağ, bizden sonra geriye kalacak mirasın ta kendisidir. Her birimizin kendi iç dünyasında yaptığı bu muhasebe, aslında toplumun gelecekteki yüzünü şekillendiren bir aynadır.