Meral Akşener: Millete Sabret Diyeceğine, Uçağını Sat , Sarayın Masraflarını Kıs

İYİ Parti Lideri Meral Akşener, partisinin TBMM Grup toplantısında konuştu.

Meral Akşener: Millete Sabret Diyeceğine, Uçağını Sat , Sarayın Masraflarını Kıs

AKŞENER'İN 13 EKİM TBMM GRUP TOPLANTISI KONUŞMASI:

Aziz milletim, değerli milletvekilleri, kıymetli basın mensupları;
Grup toplantımıza hoş geldiniz.
Sizleri saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

Geçtiğimiz Cumartesi günü, Ankara Tren Garı Terör Saldırısı’nın yıl dönümüydü.
Hayatını kaybeden vatandaşlarımıza bir kez daha Allah’tan rahmet, 
sevenlerine başsağlığı diliyorum.

Değerli dava arkadaşlarım;
Sözlerime, basın danışmanım Murat İde’ye geçmiş olsun diyerek başlamak istiyorum.
Biliyorsunuz geçen hafta Giresun’da göz altına alındı.
Kendisi 2015 yılında bir yazı yazmış, 
2020 yılında icap etmiş, göz altına aldılar.

Ne çektin be Murat!
Hakarete uğradın.
Saldırıya uğradın.
Göz altına alındın.
Neden?
Hakikati yazdığın, hakikati söylediğin için…

Murat’ın sevmeyeni çoktur.
Mesela Murat’ı, 
Milletin sırtından zengin olan, yandaş müteahhitler sevmez.
Mesela Murat’ı, 
Lüks bir hayat için, kalemini iktidara satanlar sevmez.
Mesela Murat’ı, 
Koltuk sevdası için ilkelerinden cayıp, iktidara yancı olanlar sevmez.

Çünkü bilirler ki; 
Murat İde, dürüsttür, hakkın ve haklının yanındadır.
Çünkü bilirler ki; 
Murat İde, İYİdir, cesurdur. 
Çünkü bilirler ki;
Murat İde, İYİ Parti’nin “İ’sidir”.

Söyle o zaman Murat;
Hakaret ettiler diye susacak mısın?
Dövmeye çalıştılar diye korkacak mısın?
Hapisle tehdit ettiler diye kaçacak mısın?

Allah senden razı olsun.
İYİ ki varsın, iyi ki bizimlesin Murat kardeşim.

Aziz milletim;
Maalesef yine kötü bir hafta sonu geçirdik.
Hatay ve Kahramanmaraş’taki orman yangınları yüreklerimizi dağladı.
Özellikle Hatay’da, kent merkezlerine dayanan alevlerin yarattığı tahribat, 
belki de onlarca yılda tamir edilemeyecek.

Bizim için kutsal olan, cennet doğamızı yakanları, Yüce Allah’a havale ediyorum.
Allah’ın bize lütfu olan o muhteşem ormanlarımıza ateş düşürenler, 
oradaki masum canlıları ateşe verenler, bilsinler ki, 
hesap günü geldiğinde Cenabıhakk’ın en ağır azabıyla cezalandırılacaklar. 

Bu işin arkasında, hayata ve insana dair ne varsa düşman olan, 
terör örgütünün olduğu şüpheleri var.
Bu konuda güvenlik birimlerimiz hızlı hareket etmeli, 
ve gereğini bir an önce yapmalı.

Yapılan, tüm dünyada infial yaratacak bir alçaklıktır.
Pkk’nın gerçek yüzünü dünya kamuoyuna göstermek de, 
en başta hükümetin görevidir. 
Ancak bakıyoruz ki; 
Bu konuyu dünya gündemine taşımak adına, hiçbir şey yapılmamış.
Cumhurbaşkanı İletişim Başkanlığı, işini yapıp olanı biteni kamuoyuna taşımak yerine, maaşlı trollerini bize saldırtmakla meşgul olmayı tercih etmiş.
Büyükelçilikler, resmi hesaplarından bir sosyal medya mesajı bile paylaşmamış. 
Pek çok elçiliğimiz tek bir tweet dahi atmamış.
İşte size Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin ultra yetkin bürokratları…

Oysa bu alçaklık, dünyanın tüm haber bültenlerinde yer almalıydı.
Türkiye bu yangınları, dünyanın birinci gündem maddesi yapmalıydı.
Ama olmadı.
Çünkü bunu yapmak için devlet ciddiyeti gerekir, liyakat gerekir, vatan sevgisi gerekir.
Vatanının her ağacını, her canlısını kutsal bilmek,
Önemsemek gerekir.

Bu vesileyle; iktidarın gösteremediği vatan sevgisini gösterip,
alevlerle özveriyle mücadele eden itfaiyecilerimizi, 
sağlık ekiplerimizi, güvenlik güçlerimizi ve orman işçilerimizi kutluyorum. 
Tek bir ağacı bile kurtarmak için verdikleri mücadele için, 
Allah her birinden ayrı ayrı razı olsun.

Buradan iktidarı uyarıyorum;
Milletimiz, yangın felaketini, bir rant felaketinin takip edeceğinden endişe duyuyor.
O bölgelere dikilecek tek bir binanın, otelin veya konutun vebali büyüktür.
Kül olan alanlarla ilgili ağaçlandırma çalışmalarını, bir an önce başlatın,
Ve bunu şeffaf bir biçimde yapın, vatandaşlarımızın endişesini giderin.

Değerli milletvekilleri;
Azerbaycan’daki gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
İlan edilen ateşkese rağmen, utanmadan sivil kardeşlerimize saldıran Ermenistan’ı da, dikkatle takip ediyoruz.
Buradan şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifa, 
Azerbaycanlı kardeşlerimize de başsağlığı diliyorum.

Moskova’daki ateşkes masasından kalktıktan birkaç saat sonra, 
Gence’de sivillere bomba yağdıran bu gözü dönmüşlüğü, 
artık dünya daha iyi tanımalıdır.

Bir konunun altını önemle çizme ihtiyacı duyuyorum:
Geçen haftaki grup toplantımızda demiştim ki;
“Bu savaşın ardından mutlaka bir masa kurulacak. 
Türkiye, diplomasi kanallarını canlı tutmalı, ve o masada mutlaka yer almalıdır.” 
Nitekim hem Sayın Aliyev, hem de iktidarın sözcüleri, 
kurulacak bir masada Türkiye’nin olması gerektiğini deklare ettiler.
Ancak, bir sabah ansızın kurulan masada, taraflar dışında sadece Moskova vardı.
Ve Rus Dışişleri Bakanı, “büyük abi” edasıyla ateşkesi ilan etti.

Kardeşimizin vurulduğu bir savaşla ilgili masa, bizim için ar meselesidir.
Dışarıdan, “Türkiye’nin o masada ne işi var?” diyenlerin hesaplarını anlarım. 
Ama üzülerek izledik ki, içeride de maalesef, onlarla ağız birliği yapanlar oldu.

Daha Haziran ayında, Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosunu kaldıran Kanada bile, 
Ermeni diasporasının baskıları üzerine silah ihracatını durduruyorsa, 
Batı Dünyası, Türkiye’yi, meselenin bir tarafı görüyor demektir.

Türkiye, Kanada’dan, insansız hava araçlarının optik parçalarını alıyor. 
Bu ambargo, İHA’larımızın üretimini olumsuz etkileyecek. 
Dolayısıyla, ambargo uygulayacak kadar içinde gördükleri Türkiye’yi, 
masaların dışında tutmak isteyen bu ikiyüzlülüğe karşı, 
dikkatli olmak zorundayız.

Şüphesiz bundan sonra da, başka masalar kurulacak. 
Bir kez daha uyarıyorum ki, 
Türkiye o masalarda kardeşinin yanı başında oturmalıdır.
Bunu, Azerbaycanımızın yalnız olmadığını, dosta düşmana göstermek için yapmalıdır.
İktidarı bu konuda daha dikkatli olmaya davet ediyorum.

Yurtdışında, ilgili ülkelerde, diplomasi ve lobi faaliyetlerine ağırlık verilmeli, 
ve haklılığımız dünyaya anlatılmalıdır.
Sona Hanım’ın dizelerindeki gibi;
“Karabağ, Karabağ, yüreğim dağlar,
Yolumu bağladılar, har-ı bülbül ağlar.”

Karabağ’da yolumuzun bağlanmasına izin veremeyiz.
Çünkü Karabağ; 
Sadece Azerbaycan Türk devletinin değil, 
bir büyük coğrafyadaki her Türk’ün davasıdır!

Aziz Milletim, değerli milletvekilleri;
Biliyorsunuz, “Bizimkisi Bir Memleket Meselesi” diyerek düştüğümüz yollarda, geçtiğimiz hafta Giresun ve Yozgat’taydık.
“Milletin hali nicedir?” diye merak etmeyen iktidara inat,
Milletimizin gerçeklerini dinliyoruz.
Partili Damat Ekonomisi’nin vurduğu esnafımıza, 
yine bir dokunduk, yine bin ah işittik.

Her yeni durakta, daha kötü bir tabloyla karşılaşıyoruz.
Kayınpederinin 2023 hedeflerini, çöpe atan Damat Bakan oralı değil ama, 
çarşıda, pazarda, mutfakta yangın var, yangın…
Bütün hedefleri aşağı çektiler ama, 
hala “uçuyoruz” diyerek pembe tablolar çiziyorlar.

Ancak görüyoruz ki; 
Damadının pembe tablolarına, artık Sayın Erdoğan da inanmıyor…
Eskiden milletin gözünün içine baka baka, “Zenginiz” diyebiliyordu.
“Uçuyoruz” diyebiliyordu.
“Ekonomik kriz yok.” diyebiliyordu.
Artık diyemiyor.
Peki şimdi ne diyor?
SABIR!

Sayın Erdoğan;
Millete “sabret” diyeceğine;
Sen asıl önce git, 500 milyon dolarlık uçağını satıp, 
Saray’ın fantastik harcamalarını kıs.
Bu dar zamanda, asıl önce sen biraz sabret…
Ama edemezsin, israfa, lükse, şatafata çok alıştın, çok…

Ballı ihalelere gelince, sabır yok.
Yandaşa vergi affına gelince, sabır yok.
Makam arabası saltanatı sürenlere gelince, sabır yok.
Sarayın masraflarından bir kuruş tasarruf etmeye gelince, sabır yok.
İtibar diye süslediği savurganlıktan, milim geri adım atmaya gelince, sabır yok.

Ama;
Tenceresi kaynamayan analara gelince,
Ay sonunu getiremeyen emekliye gelince,
İş bulamayan gence gelince,
Uzaktan eğitim için çocuğuna, bilgisayar alamayan babalara gelince,
Siftah yapmadan dükkanını kapatan esnafa gelince,
Kredi borcu gırtlağına dayanmış milyonlarca vatandaşıma gelince;
“Sabır” öyle mi?

Geçeceksin bunları Sayın Erdoğan.
Geçeceksin.
Cefayı bal eylemek millete, sefayı bal eylemek saray ve şürekasına…
Yok öyle yağma, Sayın Erdoğan!

Makine mühendisi bir evladım, daha bir hafta önce, 
benzin istasyonunun marketinde, asgari ücretle işe başladı.
Senin sefan, onun gibi milyonlarca gencimizin hayallerinden daha mı kıymetli?
Sen git sefa sürmeye tam gaz devam et, gençlerimizin hayalleri yıkılsın…
Yok öyle yağma, Sayın Erdoğan!

Giresun’da yolumuza çıkan bir esnafımız isyan etti.
Dedi ki;
“Esnafın birine 7 bin, bir başkasına 50 bin lira kredi verdiler. 
Neye göre belirlendi belli değil, ama biliyoruz ki parti hesapları bunlar.”
Bir başka esnafımız dedi ki;
“Selde 200 bin lira hasarı olan, 50 bin lirayı zor aldı. 
Ama 13 bin lira hasarı olana, 45 bin lira verdiler. 
Neye göre anlamadık.”

Ben size söyleyeyim, Ak Parti kodamanlarının eşi dostu, 
yardımlarda bile en başa yazılıyor.
Bakın Ak Parti’ye oy verenler demiyorum, 
Ak Parti kodamanlarının eşi dostu diyorum.
Ak Parti’ye oy veren de, İYİ Parti’ye oy veren de aynı durumda.

Sen git etrafındaki bir avuç azınlığa ballı krediler dağıt, 
evi-dükkanı yıkılmış esnaf kardeşime gelince, üç kuruşluk destek öyle mi?
Yok öyle yağma, Sayın Erdoğan!

Çiftçi; 
Mazotun, yemin, gübrenin yükü altında ezilsin,
Sen git ithalatla elin çiftçisini zengin et,
Sonra da çiftçi “Sabretsin” öyle mi?
Yok öyle yağma, Sayın Erdoğan!

Vatandaşıma geldi mi cebinde akrep var, 
ama o beş müteahhitin rantından zerre kesmiyorsun.
İşte son örnek: 
O meşhur beş müteahhitten biri, Ağustos ayında bir ihale aldı. 
“Tak” diye, eylül ayında resmi gazetede, “Vergi istisnası” yayınlandı.
İhalenin bedeli 9 milyar 449 milyon 995 bin 833 lira. 
Peki resmi gazetedeki vergi istisnası ne kadar? 
Tesadüfe bakın, o da 9 milyar 449 milyon 995 bin 833 lira.
Allah’tan korkun, Allah’tan.

Sen git dünyaları götüren o beş müteahhitin cebine, 
bir kalemde milyonlarca lira koy,
Sonra vergi borcu, kredi borcu altında ezilen esnaf, “sabretsin”, öyle mi?
Yok öyle yağma Sayın Erdoğan!

Sen farkında değilsin, görüyorum ki umurunda da değil ama,
Milletin sabır taşı çatlamak üzere…
Milletim, sen sefa süreceksin diye yokluğa sabretmekten artık bıktı.
Eşin dostun lüks içinde yüzerken, borç batağında boğulan esnaf artık bıktı.
Yeğenler, damatlar, gelinler ballı maaşlar alırken, 
işsizliğe mahkum ettiğin gençler artık bıktı.
Millet, sabrının sonuna geldi artık Sayın Erdoğan.
Ya aklını başına alacaksın, ya da ilk sandıkta çatlayan sabır taşının altında kalacaksın.
Bunu böyle bilesin.

Değerli milletvekilleri;
Doların yükselmesine aldırış etmeyen Damat Bakan, 
bir yılda ne yaptı biliyor musunuz?
O doları frenleyebilmek için Merkez Bankası’ndaki dövizi satıp savdı. 
Kayınpederinin şişirilmiş rakamlarla övündüğü, 
Merkez Bankası döviz rezervi eriyip gitti. 

Damat Bakan’ın bakanlığının, 
yurtdışına ihraç ettiği tahvillerden zararımız ne kadar biliyor musunuz? 
3 buçuk milyar dolar.
Yani yaklaşık 28 milyar lira.
Hani “500 bin öğrencimize tablet dağıtacağız.” diyorlar ya, tanesi bin liradan ne eder? 
500 milyon lira. 
İşte, tek kalemde onun 56 katı zarar var. 
Damat Bakan eğer reklamlardan gözünü çevirip dövize bakabilseydi, 
500 bin öğrencimize değil, Türkiye’deki bütün öğrencilere bilgisayar verilebilir, 
bütün öğrencilerimize ücretsiz internet imkanı sunulabilirdi.

Milli Eğitim Bakanı’na göre 1 buçuk milyon öğrencimiz, evladımız uzaktan eğitim imkanından yoksun.
Çünkü bilgisayarları yok, internetleri yok.
Milletin parasını çarçur etmek yerine, 
Hiç değilse 1 buçuk milyon öğrencimizin tamamına bilgisayar dağıtsaydın fena mı olurdu?
Ücretsiz internet verseydin, fena mı olurdu?

Biz bunları söyleyince, 
vatandaşımız “Geçinemiyorum” diye feryat edince, 
bir de utanmadan azarlıyorlar.
Yine de bu aziz millet, devletine laf getirmiyor.
Şairin dizelerindeki gibi mahzun, dişini sıkıyor;
“Gitmişti makama arz-ı hâl için.
'Bey' dedi, yutkundu, eğdi başını.
Bir azar yedi ki, oldu o biçim.
'Şey' dedi, yutkundu, eğdi başını.”

İşte bizim buna itirazımız var.
Bu büyük millet yutkunmayı değil, konuşmayı hak ediyor, 
Bunalımı değil, mutlu olmayı hak ediyor,
Yokluğu değil, refahı hak ediyor.
Türkiye’nin sahip olduğu zenginlikten, payına düşeni almayı hak ediyor.

Dava arkadaşlarım;
Bir yanda faizlerdeki, kurdaki artıştan, 
bir türlü gün yüzü göremeyen esnafımız, KOBİ’lerimiz, sanayicilerimiz var, 
diğer yanda ise devletten parasını tıkır tıkır Dolar üzerinden Euro üzerinde alan yandaşlar var. 

Burası milletin Meclisi ve bizim için bu kürsü de Milletin Kürsüsü. 
İktidarın kürsüsü mutlu mesut yaşayan yandaşlarına açık olabilir…
Varsın, olsun. 
Bizim kürsümüz de esnafımıza, KOBİ’lerimize, sanayicimize, milletimize açık.
Bu hafta söz, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin yarı yolda bıraktığı,
küçük ve orta büyüklükteki işletmelerimizin olacak.

Ülkemizde 3 milyon 200 bin KOBİ var, 
Türkiye’deki tüm işletmelerin yüzde 99,8’ini oluşturuyor. 
Ekonomimizin bel kemiği KOBİ’ler, 
istihdamın dörtte üçünü, yaratılan katma değerin yarısını, 
ve ihracatın da yüzde 55’ini yaratıyorlar.

2018 Ağustos ayı başından beri, KOBİ’lerin kaybettiği istihdam 2 buçuk milyon kişi.
Sıkıntıları büyük…
Bu hafta, Marmara ve İç Anadolu Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu Yönetim Kurulu Başkanı, 
Sayın Ramazan Kaya aramızda.
KOBİ’lerimizin derdini bizzat kendilerinden dinleyeceğiz.
Buyurun başkanım, kürsü sizindir.
///////
///////---- KONUŞMACI ----///////
//////
Teşekkür ediyorum Ramazan Başkanım.
Önerileriniz de dahil olmak üzere not aldık.
Aziz milletim;
Bunları niye not alıyoruz biliyor musunuz?
Bu iktidarın parmağını oynatacağı yok, 
İYİ Parti iktidarının yol haritasını çizmek için not alıyoruz.
Anlaşıldı ki, bunlar yapmayacak;
Biz geleceğiz, biz yapacağız!

Dava arkadaşlarım;
KOBİ demek üretim demektir.
KOBİ demek istihdam demektir.
Ama bakıyorsunuz, “Her işletme bir işçi alacak, işsizlik bitecek.” dedikleri, 
hayali senaryo da yalan oldu.
Olur tabi. 
Çünkü Türkiye, vatandaşıyla, sektörleriyle, işletmeleriyle, “fakirlik kapanına” girdi.
Peki bu kapandan nasıl kurtulacağız?
Yatırımla.

Peki yatırım neyle yapılacak?
Parayla.
Peki KOBİ’ler yatırım için gerekli parayı nereden bulacak?
Varsa öz sermayelerinden, yoksa – ki büyük çoğunluğunun yok – bankalardan bulacak.
Daha doğrusu bulmaya çalışacak.
Peki bugünkü tablo nedir?

BDDK verilerine göre; 
KOBİ’lerimizin Türk Bankacılık Sistemi’ndeki toplam kredi borcu, 
Haziran 2020’de, 808 Milyar liraya ulaştı.  
Son 3 yıldaki artış yüzde 58 oldu.
Sadece son 10 haftada, dövizdeki artış nedeniyle, KOBİ’lerin Döviz Cinsinden Kredi Borçları, 
17 Milyar lira arttı.  
Yani, dolara bakmayan Damat Bakan yüzünden, 
yüzbinlerce işletme sahibimizin borcuna, 17 milyar lira eklendi.
Bu parayla, siftahsız dükkan kapatan 1 milyon esnafımıza, 
17’şer bin lira destek verilebilirdi.
Kaynak soruyorlardı ya, işte size kaynak.
Kaynak var. 
Yeter ki bakmanız gereken yere bakın.

Ağustos 2020 itibarıyla KOBİ’lerin takibe düşen kredi miktarı 59,4 Milyar lira.
Bu rakamın katlanacağını görmek için kahin olmaya gerek yok. 
Giresun’da, Yozgat’ta örneklerini gördük.

Bir işyerinde sordum, içeride 20 bin liralık mal kalmış. 
Bu kardeşimizin banka borcu 90 bin lira. 
Vergisini, SGK’sını zaten ödeyememiş.
Aslında kepenk açmaya bile dermanı yok. 
“Kapatacak mısın?” diye sordum;
“Yanımda 3 kişi çalışıyor. 3 aileyi nasıl ekmeksiz bırakırım. 
Dayanabileceğimiz kadar gideceğiz.” dedi.
Şu vicdana bakar mısınız?

Aziz milletim;
Bu vicdan karşısında saygıyla eğiliyorum.
Ve buradan iktidara sesleniyorum;
Siz bu milleti hiç anlamamışsınız. 
Çünkü irfanınız eksik. 
Türk milleti, bu aziz vatanda bin yıldır, ne varlığa sevinir, ne yokluğa yerinir. 
Kutlu mayasındaki yüksek ahlakını, alın teriyle yoğurup, geçinip gider.
Darda kalana koşar, kimseyi aç ve açıkta bırakmaz, 
Dula, yetime kol kanat gerer. 

Bizim ticaret erbabımızı, ihale muslukları kuruyunca veryansın edenlerle karıştırmayın.
Bizim ticaret erbabımız, meslek erbabımız, 
sizin ne iş yaptığı belli olmayan, ihale zengini yandaşınıza benzemez.
“Devletin malı deniz.” demez.
Siz, bu vicdanı görmediniz. 
Siz, bu vicdanın gücünü anlamadınız.
Çünkü siz, bu vicdana hiç sahip olmadınız.

Sonuç ne biliyor musunuz? 
Bir zamanlar 10 kaplan gücünde olan, 
dünyanın her yerine çatır çatır mal satan, 
bu milletin bereketi, ekonomimizin bel kemiği KOBİ’lerimiz, 
dünyayla rekabet edemez hale geldi. 
Canının derdine düştü.

Sabah namazından sonra besmeleyle kapısını açan, 
çırağından ustasına, tedarikçisinden patronuna bir aile olan,
Helal üreten, helal kazanan, helal satan, doğru çalışan işletmelerimiz, 
sizin bu eğri düzeninizde şimdi varlık-yokluk mücadelesi veriyor.

Sayın Erdoğan; 
Bir zamanlar dağ gibi senin arkanda duran o vicdan,
Şimdi sen yandaş ekranlara çıkıp konuşurken, 
artık usulca kanalı değiştiriyor. 

“Yolsuzlukla, yoksullukla, yasaklarla mücadele edeceğim.” diye geldin,
“Bir yüzüğüm var.” diye diye gezdin, 
Geride hayal kırıklığından başka bir şey bırakmadan gidiyorsun. 
Bunu ben demiyorum, ilçe ilçe gezdiğim Anadolu kulağıma fısıldıyor.

Değerli milletvekilleri;
Biz bunları söyleyince havuz medyasındakiler, 
“Siz olsaydınız ne yapardınız?” diye soruyorlar…

Bizi başkalarıyla karıştırmayın,
Biz İYİ Parti’yiz.
Eleştirilerimizle beraber çözümlerimizi de her hafta buradan söylüyoruz.
Ama kulak verene, anlayana…
Mesela, 
Daha önce defalarca söylediğim gibi, çalışan başına 10.000 TL işletme sermayesi desteği verirdik.

Mesela,
SGK ve Vergi borçlarıyla birlikte, 2020 yılına ait tüm borçları, 
en az 5 yıl vadeyle yeniden yapılandırırdık. 

Mesela,
Bütçeden yapılacak doğrudan destek ödemelerinin yanı sıra, 
kredi borcunu geri ödemekte zorlanan esnafa, 
en az bir yıl ödemesiz bir şekilde, yeni kredi imkânı tanırdık.

Mesela,
Esnafımızın zorlayan elektrik faturası, kira stopajı ve sigorta primlerini,
Mart 2020’den başlayarak 2021 sonuna kadar, yüzde 25 düşürürdük.

Mesela,
Yardım süsü verilen kredilerin ödemelerini de, vakit kaybetmeden, 
uzun vadeli olarak yeniden yapılandırırdık. 

Bunlar sadece atacağımız ilk adımlar olurdu.
Çünkü, “İstihdam Kalkanı” böyle olur.
Çünkü Devlet olmak, böyle bir şeydir. 
Çünkü Devlet, bu günler için vardır.

Türkiye’nin bunları yapabilecek gücü de imkanı da var. 
Yeter ki, rant çeşmesinin suyu kesilsin.  
Saray ve müteahhitleri konforlarından biraz fedakârlık etseler yeter.

Kimse endişe etmesin, iktidar şimdi gereğini yapmazsa,
İlk seçimde İyi Parti iktidarı gereğini yapacak.  
Biz gereğini yapacağız.

Aziz milletim;
Biliyorum derman kalmadı.
Biliyorum, geleceği geçtim, bugünün derdindesin.
Ama bil ki, az kaldı.
İYİ Parti iktidarında bezirgan saltanatı bitecek, 
zenginlik asıl sahibinin, yani milletin olacak.

Eşi dostu zengin etmeye programlanmış zihinlerin devri artık bitti. 
Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin bu ülkeye vereceği hiçbir şey olmadığını artık herkes görüyor.
Türkiye güçlü ve zengin bir ülke.
Yeter ki doğru yönetilsin.
İYİleştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçince,
Asalakların musluğu kesilecek, milletimiz zengin, mutlu ve huzurlu olacak.

O en karanlık günlerde ne diyordu Gazi Mustafa Kemal Atatürk;
“Başarı, başaracağım diyenindir.”
O yüzden ısrarla söylüyorum;
Başaracağız. Başaracağız. Başaracağız.