Lütfü Türkkan: 'TRT' İbrahim Eren'in Çiftliği Gibi Olmuş

İYİ Parti TBMM Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan, TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri başlayan torba kanun teklifinin tümü üzerine partisi adına söz aldı.

Lütfü Türkkan: 'TRT' İbrahim Eren'in Çiftliği Gibi Olmuş

Lütfü Türkkan: 'TRT' İbrahim Eren'in Çiftliği Gibi Olmuş

Burada torba kanuna ilişkin eleştirilerde bulunan Türkkan, TRT ile ilgili düzenlemelere de değindi. Türkkan, "Bayramdan önce yine bir torba yasayla karşılaştık. Yine aklınıza ne geldiyse bu torbanın içine koymuşsunuz, bayram torbası gibi olmuş maşallah. Bu torbanın içinde Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu var, TRT Kanunu var. Ben hep TRT'yle alakalı söylüyorum, orası İbrahim Eren'in çiftliği gibi olmuş. İbrahim Eren "Kadro fazla." diyor, adamları dışarı koyuyor, bir bakıyorsunuz, belediyelerden gelen adamları yine oraya alıyor. Ya, kadro fazlaysa bu adamları niye aldınız? Kadro azsa bu adamları niye çıkarttınız? Enteresan bir yer orası. Yani İbrahim Eren'in babası da benim iyi dostum; Halit Eren'in oğlu İbrahim'in çiftliği gibi olmuş burası, İbrahim istediği gibi at koşturuyor. Ama o arada elektrik ödeyen her vatandaşın da faturasından İbrahim'in çiftliğine vergi veriyoruz. Zaten vatandaş elektrik parasını ödemekte zorlanıyor, vatandaşın gelen elektrik faturası karşısında yüzü mahzun, bir de İbrahim orada dizi film çevirecek diye oraya biz TRT katkı payı ödüyoruz. Ne kadar hazin bir durumumuz var, değil mi? Yani, evinde çorba pişiremeyen adam İbrahim Eren dizi film çevirsin diye İbrahim Eren'e TRT katkı payı veriyor o elektrik faturasının içinde. Önce bu garabeti ortadan kaldırmak lazım bir an önce. Yani, TRT'de katkı payı veren adama da hiçbir hizmet etmiyor bu TRT. Ama ona rağmen o vergiyi de oradan alıyor." ifadelerini kullandı. Kanun teklifindeki diğer meselelere de değinen Türkkan , konuşmasına şu şekilde devam etti : 

Karayolları Hizmet Kanunu var, Sendikalar Toplu İş Sözleşmesi Kanunu var. Hep bu kürsüden söylüyoruz: Bu kanunda da olumlu bulduğumuz, milletin yararına olduğunudüşündüğümüz düzenlemeler var. Ama kanun yapma mantığı, yolunuz, yordamınız yanlış, hep bunu eleştiriyoruz. Yani bu kanun yapma tekniğiyle ilgili eleştirilerimiz devam ediyor. Kanun yapma tekniği bilimsel bir çalışma. Toplumun bütün hassasiyetlerini, dengelerini ve gerçeklerini dikkate alarak kapsamlı ve özenli bir çalışmayı gerektiriyor kanun yapmak. Ama sizin yaptığınız torba yasalar âdeta aceleye getirilen yasalar. Yani biraz evvel Sayın Özgür Özel güzel ifade etti, "Bu yeni sistemle beraber Millet Meclisinde milletvekillerine yeni kanun yapma imkânı verildi." dediler. Bunu yapan milletvekillerinin hiçbirisinin haberi yok, farkında değiller, hatta bakanların da haberi yok. Bakanlar kendileriyle ilgili kanunları buraya devrediyorlar, milletvekili bir arkadaşımız imza atıyor, hizmet ediyor.

BEN ADALET VE KALKINMA PARTİSİYLE İLGİLİ HİÇ HAKARET KÜFÜR ETMEDİM AMA SİZDEN ÇOK DUYDUM

Adalet ve Kalkınma Partisiyle ilgili ben hiç hakaret ve küfür etmedim ama sizden çok duydum, emin olun. Ben eleştirebilirim, çok da eleştireceğim, devam edeceğim eleştirmeye ama hiç hakaret ve küfür etmedim, etmeyeceğim de. "Torba kanun" denilen, kesinlikle yasa yapma tekniğine aykırı bu kanundan bahsetmiştim. Torba kanunlarda adalet değil karmaşa ve adaletsizlik çıkıyor, yani torba kanunla getirilen bir düzenleme yok. Bir gecede güne, kişiye ve olaylara göre kanun çıkartılıyor, "demokratik hukuk devleti" ilkesiyle de bu hiç bağdaşmıyor. Tarih, yararlanmak isteyenlere karşı çok değerli tecrübeler sunar aslında. Türk hukukunun kaynağını oluşturan Roma hukukunda torba kanun uygulamasının yasaklandığını bilmek bu açıdan çok öğreticidir, daha önceki bir konuşmamda da bahsetmiştim. Romalı hukukçular halkın benimsemediği konuların çok istenilen düzenlemelerin arasına yerleştirilerek kanunlaştırılmaya çalışılmasının bir siyasi rüşvet olduğunu belirlediler ve ne yaptılar, biliyor musunuz? Roma devletinin özellikle cumhuriyetten imparatorluğa evrildiği dönemde yoğunlaşan ve gerek hukuk gerek siyaset kurumunu fevkalade yozlaştıran torba kanun uygulamasını yasakladılar. Romalı hukukçuların yasakladığı torba kanun uygulaması bizde kanun koyucunun daimî olarak yararlandığı bir usule, bir kanun yapma tekniğine kavuştu.

"Doğa kuralsızken ve bireylere göre değişirken yasalar ortak bir servettir, düzenlidir ve herkes için aynıdır. Yasalar, doğruluğu, güzelliği ve yararlılığı amaçlarlar, aradıkları şey de budur. Yasa bir kez bulundu mu, herkes için eşit ve değişmeyen bir kural hâline gelir."

Milattan önce yaşamış olan Yunanlı politikacı Dimosthenis o zamanki yasaların önemli bir kısmını nasıl anlatıyor? "İster büyük ister küçük bir kentte otursun, insanların bütün yaşamı doğa ve yasalar tarafından düzenlenir." diyor. Doğaya ve yaşama aykırı kanunlar düzenlemek sonradan geriye dönüyor, "Biz bundan pişman olmuştuk." dediğiniz noktalara geliyor. Ben bu kürsüde çıkarılan kanunların bu memleketin başına neler açacağını söylediğimde bana itiraz edenler o çıkarttıkları kanunların mağduru oldular daha sonra, bunu hep beraber gördük. "Doğa kuralsızken ve bireylere göre değişirken yasalar ortak bir servettir, düzenlidir ve herkes için aynıdır. Yasalar, doğruluğu, güzelliği ve yararlılığı amaçlarlar, aradıkları şey de budur. Yasa bir kez bulundu mu, herkes için eşit ve değişmeyen bir kural hâline gelir." diyor. Bugün Hükûmetin esas yasama yöntemi hâline gelmiş olan torba kanunların ne yeni sistemin verimli çalışmasına ne de Parlamentodaki müzakere kültürüne herhangi bir katkısı bulunmaktadır. Bugünkü yapılarıyla torba kanunlar, bürokrasi ve Meclis arasında doğan boşluk ve uyuşmazlık, demokratik usul ve esasların çağdaş standartlarla uygulanmasının önüne geçmektedir.

Meclisin kanun yapma kalitesi düşmüştür

Meclisin kanun yapma kalitesi düşmüştür. İşler bir demokratik yapı, verimli bir yasama torba kanunlar vasıtasıyla da yürümez. Bu sebeple, artık bir yıla yaklaşmakta olan yeni sistemin daha sağlıklı ve verimli çalışmasını sağlamaya yönelik bir yapının yeniden inşa edilmesi elzemdir. Bu konuda en son torba kanun geldiğinde arkada, kürsü arkasında yaptığımız görüşmede Sayın Grup Başkan Vekili Mehmet Muş Beyefendi bu torba kanunlardan kendilerinin de rahatsız olduğunu, bunlara da bir an önce son verilmesi için gerekli düzenlemeleri yapacaklarına dair bir şeyler söylemişti. Anladım ki gördüm ki Sayın Meclis Grup Başkan Vekilimizin de gücü bu işe yetmemiş. Öyle farklı bakanlardan öyle farklı kanunlar geliyor ki temel kanun yapma imkânımız yok. Bu sefer torba kanunu temel kanun yapmak gibi uygulaması hiç mümkün olmayan bir ucube sistem geliştirdik. Torba kanundan temel kanun olmaz.

GİTTİĞİNİZ YOL ORADA BİTİYOR GİBİ, ÖYLE GÖRÜNÜYOR ZATEN

Gittiğiniz yol orada bitiyor gibi, öyle görünüyor zaten. Yani bu kanunu yapacaksak tekniğine uygun yapmak doğrudur. Bu değil, siz ısrarla "o" diyebilirsiniz; çokluğunuz, varlığınız buna yetebilir ama bu doğru bir iş yaptığınız anlamına gelmez. Türkiye'de Meclisin bu yöndeki eksikliklerini giderecek düzenlemelerin hem yasal hem de Parlamentoda grubu olan siyasi partilerin üzerinde mutabık kalacağı teamüller üzerinden gerçekleştirilmesi gerekliliğine inanmaktayız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun teklifinin maddeleri üzerinde milletvekili arkadaşlarımız konuşacak olsa da ben bazı maddeler üzerinde düşüncelerimi buradan size ifade etmek istiyorum.

Kanun Teklifi'nin 2'nci maddesinde, İstanbul'a Bulut Eğitim Vakfı tarafından İstanbul Galata Üniversitesi adıyla yeni bir vakıf üniversitesi kurulması öngörülüyor.

YENİ ÜNİVERSİTE KURULUŞU ÖNCE KOMİSYONDA GÖRÜŞÜLMELİ

Bir üniversite kurulmasına ilişkin düzenlemenin, Meclis İçtüzüğü'nde görevleri açık bir şekilde sayılmış olan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmesini yanlış bulduğumuzu ifade etmek istiyorum; yani üniversitenin kuruluş kanununun Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmemesi lazım. Plan ve Bütçe Komisyonuna ait vazifeler Meclis İçtüzüğü'nde belirtiliyor. Kurulacak yeni üniversitenin nitelikli olması ve çağın gereklerine uygun bir şekilde eğitim verebilmesi için Millî Eğitim Komisyonunda haricen ve detaylı bir şekilde görüşülmesi gerekir diye düşünüyorum. Kusura bakmayın, iftara yaklaşırken bazen dil sürçmeleri oluyor; affınıza sığınıyorum.

TRT'NİN A HABERDEN , KANAL 24'TEN FARKI KALMADI

3'üncü maddeye geçmek istiyorum. 3'üncü maddede, TRT personeline ilişkin disiplin cezalarıyla uygulama esaslarının belirlenmesiyle ilgili bazı düzenlemeler var.

Bu maddede öngörülen disiplin suçlarının derecesi artıkça cezai yaptırımlar daha da müphem bir hâle geliyor; özellikle işten çıkartma, amirlerin keyfî uygulamalarına zemin hazırlayabilecek şekilde belirsizlik arz ediyor. Hiç kuşkusuz TRT, bir kamu kuruluşudur ve kuruma bağlı çalışan personele ilişkin disiplin cezaları da yasaya dayanmalıdır. Ancak son birkaç yıldır yürütme tarafından kuruma atanmış yöneticiler eliyle, Türkiye Radyo ve Televizyon Kurumu bir kamu kuruluşundan çok iktidara ait, iktidarı savunan demiyorum, iktidara ait bir medya kuruluşu hâline gelmiştir; yani bugün bir A haberden, bir Kanal 24'ten TRT'nin hiçbir farkı yoktur. Hiçbir muhalif milletvekilinin sesine yer vermediği gibi muhalif görüşe yer verenleri de hemen o programdan tardediyorlar. Son dönemde Türkiye Cumhuriyeti kurumları geneline yayıldığı gözlenen bu durumun kabul edilmesi asla ve kata mümkün değildir.

Anayasa'da ve kendi yasasında özerk ve tarafsız bir kamu hizmeti yayıncısı olarak tanınan TRT, 703 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ve sonrasında çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle özerk ve kamu yararına yayın yapan bir kurum olmaktan çıkarılmıştır.

Kamu hizmeti yayıncılığı yapmakla görevli olmasına karşın iktidarın propaganda aygıtına dönüşen TRT, siyasi kadrolaşmayı artıracak yeni bir uygulamaya daha imza atmıştır. Bu uygulamayla 169 TRT çalışanı istihdam fazlası personel olarak Devlet Personel Başkanlığına bildirilmiş, bu uygulama âdeta deneyimli kadroların tasfiyesine dönüşmüştür. Kamu televizyonu TRT'yi çiftliğe çeviren -iktidar demeyeyim, aslında Genel Müdür sizden daha fazla çiftliğe çevirdi- kendi adamlarına daha çok yer açmak için yılların emekçilerini kurumdan uzaklaştırıyor.

Biraz evvel ifade ettim, onu bir daha tekrarlıyorum. Recep Özel, yüzüme bakma. Elektrik faturası ödüyorsun, ödediğin faturada TRT payı var ve senin hiç seyretmediğin bir dizi sanatçısına o para veriliyor. Senin belki maaşın buna yeter ama 2.020 lira asgari ücret alan bir vatandaş, kendisinin ödediği elektrik faturasındaki o TRT payına ahdediyor, emin olun. Zaten o elektrik faturasını ödemekte zorlanıyor, diyor ki: Benim bu faturamın içerisinde aldığınız TRT payı şu dizideki bu kız sanatçıya verilmiş. O kızın sosyal yaşantısını da gördüğü zaman rahat, huzurlu; kendisi ay sonunu getiremeyen bir vatandaş, üzülüyor haklı olarak, zoruna gidiyor ve ahdediyor. Haberiniz olsun, ben bir daha tekrarlayayım size, belki bu konuda, TRT payıyla ilgili bir düzenleme yaparsınız. Bence yok edin.

TRT PAYINI ELEKTRİK FATURASINDAN KALDIRALIM

Hayır, hiç karşı çıkmadım. TRT payına karşı çıkmadık. Recep Özel, recep, şaban, ramazan hepsi seni vurmuş, haberin olsun, biz karşı çıkmadık. Bunun başından beri, ben Meclise geldiğim günden beri TRT payının elektrik faturalarından kaldırılması gerektiğini çeşitli defalar dile getirdik. Kamu hizmetiyayıncılığından yana yetişmiş, deneyimli, üretmekten yana olan çalışanların tasfiyesinden de bir an önce vazgeçin.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz bu torba kanunun 4'üncü maddesiyle maden arama ruhsatlarıyla ilgili yeni düzenlemeler getirilmek isteniyor. Bu madde, madden arama çalışması yapılan bir arazinin bir kısmı içinde maden bulunduğu takdirde arama ruhsat süresinin sonu beklenmeden madenin bulunduğu kısım bütününden ayrılarak işletmeye açılmasına olanak sağlıyor. Bu düzenleme bütün olarak arama faaliyeti yürütülen arazilerin rant amacıyla parçalanıp özel işletmelere devrine sebep olabilir görüşündeyiz. Birkaç ay önce görüştüğümüz Maden Kanunu görüşmelerinde de ifade ettiğim gibi, yasama faaliyetlerimiz ve çıkardığımız yasalar birilerinin madenlerimizden ve tüm yer altı zenginliklerimizden rant elde etsin diye milletin yüce makamından, Meclisten geçmemeli değerli arkadaşlar. Yağmalanmasına izin verdiğiniz madenlerimiz için maden sahası içindeki ve dışındaki çevrenin, doğanın, orada yaşayan vatandaşlarımızın canına okuduğunu, sağlığının, toprağının, anılarının ellerinden alındığını defalarca burada vurguladık. Bakın, seçim bölgem Kocaeli'de yine bir ağaç katliamıyla karşı karşıyayız. Daha önce bir söyledim, itiraz edildi, bir tane daha söylüyorum: Kandıra'ya bağlı Babaköy'de yaklaşık 13 hektarlık yani 130 dekarlık bir alanda taş ocağı yapılması için ağaçlar numaralandırıldı. Taç ocağından beton çıkıyor. Beton bizim hayatımızı yok ederken, bize hayat katan ağaçları da kesiyoruz yani kendi ölümümüzü kendimiz hazırlıyoruz ama yavaş yavaş. Bu ağaçlar niye numaralandı? Kesilmek için. Kaç ağaç kesilecek biliyor musunuz? 5 bin ağaç. Bunun adı olsa olsa doğa katliamıdır, başka da bir şey demek mümkün değil. Taş ocağı açtık, taş çıkarılacak bu 13 hektarlık alanda ormanımız, ağaçlarımız katledilerek. Biraz hava almaya kalksanız ağaçlık bir bölge arıyorsunuz, bulamayacaksınız, gittiğiniz yerde taş ocaklarını bulacaksınız. Taş ocaklarınızda o çocuklarla nasıl nefes alacaksınız bilmiyorum. Bunun önüne geçmek için, ben Kocaeli'deki bu ağaç katliamının önüne geçmek için bölgenin milletvekili olarak üzerime ne düşerse yapacağım. Orada gerekiyorsa bu ağaç katliamının önüne geçmek için vatandaşlarımızla beraber oturup o ağaç katliamını yapanların karşısına dikileceğim.

Necmettin Erbakan'ın rahleitedrisinden geçen arkadaşların sayısı azalsa da var burada; onunla ilgili, bir anısından bahsetmek istiyorum size. Gazeteciler vaktizamanında rahmetli Necmettin Erbakan'a sorar: "Hocam, sizi ramazanda vatandaşın sofrasında hiç göremedik." derler. Hocanın cevabı çok güzel, diyor ki: "Bir Başbakan göreve geldiğinde vatandaş sofrasına birkaç çeşit daha koyabiliyorsa o Başbakan her akşam vatandaşın sofrasındadır." Yani vatandaşın yokluk içerisinde olan sofrasına bir gece oturmak o vatandaşa bir onur getirebilir ama "Gerçek Başbakan o vatandaşın sofrasına birkaç kap daha yemek koyabiliyorsa, o Başbakan gerçek anlamda o vatandaşın sofrasına oturmuş demektir." diyor.

Ben şimdi size sormak istiyorum: Siz her akşam vatandaşın sofrasında mısınız? Hayır. Yaptığınız bu zamlarla her akşam vatandaşın sofrasından bir kap yemeği daha alıyorsunuz. Her akşam iftara oturduğunda vatandaş bakıyor, bir kap daha eksilmiş. Vatandaşın sofrasına bir şey katmak bir yana, iftar açarken oturduğu sofradan bir kap daha eksilmiş. "Ya, biz gidip kimsenin sofrasından bir şey almıyoruz." deseniz de yaptığınız zamlarla o sofradaki kaplar birer birer eksiliyor. Yani vatandaşı suyla oruç tutup suyla sahur yapmaya mahkûm ediyorsunuz. Orada yaptığınız doğa katliamlarıyla da o suyu da bulmakta zorlanacak, nasıl oruç açacak, onu da bilmiyorum, onu da ayrıca ifade etmek istiyorum.

Siz bunları devamlı yaparken bir taraftan da bize hep diyorsunuz ki "Biz hepimiz aynı gemideyiz." İyi de baba, siz kaptan köşkündesiniz, biz tayfa. Aynı gemide olduğumuz doğru, biz tayfa. Siz kaptan köşkünde, sizin dışınızdaki herkes tayfa. Ama, siz ne bekliyorsunuz biliyor musunuz? Vatandaş karınları doyuyor diye size dua etsin. Bir de denize atmadığınız için size şükran duysun istiyorsunuz. "Yani karnınız doyuyor, bize dua edin. Bakın, sizi de denize atmıyoruz. Tayfalar olarak siz burada gemide duruyorsunuz, karnınız da doyuyor, biz kaptan köşkünde sizi seyredeceğiz, merak etmeyin." Bir de onlardan dua bekliyorsunuz.

Gemide ne erzak kaldı ne de yakıt, sıra filikaları satmaya geldi. Ne zaman gemileri kayalıklara çarpsanız, duyulmasın diye müziğin sesini de sonuna kadar açıyorsunuz. O arada toplumda bir infial çıkıyor; filika satıldı, gemi karaya oturdu, ses çıkmasın diye müzik açılıyor, bizim seslerimiz duyulmasın diye.

Size soruyorum şimdi: Halkın iradesinin yansıdığı meşru sandık sonucunu beğenmeyip seçimi yeniletirken ekonomiye ve Türk lirasına güvenin yasaklarla ve kısıtlamalarla korunacağını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Korumayla Türk parasını değerli hâle getiremezsiniz, ekonomiyi düzeltemezsiniz.