ASO Başkanı Özbebir: "Ekonomide son dönemde sanayi ve ihracat odaklı bir büyüme performansı ortaya koyuyoruz"

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, "Ekonomide son dönemde sanayi ve ihracat odaklı bir büyüme performansı ortaya koyuyoruz. Bu sürecin devamı için uygun desteklerin sektörlere aktarılması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

ASO Başkanı Özbebir: "Ekonomide son dönemde sanayi ve ihracat odaklı bir büyüme performansı ortaya koyuyoruz"

Ankara Sanayi Odası (ASO) Başkanı Nurettin Özdebir, "Ekonomide son dönemde sanayi ve ihracat odaklı bir büyüme performansı ortaya koyuyoruz. Bu sürecin devamı için uygun desteklerin sektörlere aktarılması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

Eylül ayı meclis toplantısında gündemdeki ekonomik gelişmeleri değerlendirdi.

ASO Başkanı Nurettin Özdebir, eylül ayı meclis toplantısında konuştu. Küresel ekonomilerde yeniden belirsizlik algısının arttığı bir sürece girildiğini kaydeden Özdebir, "Pandeminin ortaya çıkardığı yeni varyantlar ile vaka ve ölüm sayılarındaki artış, bunun yanı sıra merkez bankalarının önümüzdeki dönemde atacağı adımlar risk algısını arttırarak, belirsizliğe neden olmaktadır. Muhtemeldir ki çok yakın bir zamanda ABD ekonomisinde başlayacak varlık alımları azaltımı, riskli varlıklardan çıkışa yol açıp, gelişen ekonomilerde portföy yatırımlarının tersine dönmesine neden olacaktır. Bu durum, diğer taraftan yerli para birimlerinde baskı oluşturarak, ülke ekonomilerinde hem enflasyon hem büyüme hem de faiz tarafında olumsuz etkileri beraberinde getirecektir" dedi.

Yüksek faiz ortamında özel sektörün yatırım imkanları azalırken, dışlama etkisi ile de üretim kabiliyetlerinin azaldığını söyleyen Özdebir, "Hep ifade ettiğim gibi kalıcı ve sağlıklı bir büyüme için üretmek zorundayız. Bunun için de sürdürülebilir bir enflasyon ve faiz düzeyinde Türkiye ekonomisine olan güvenin tesis edilmesi çok önemlidir. Mevcut durumda TL’ye güven algısını maalesef oluşturamadık. Bunu oluşturacak ortam ve politikaların ivedi bir şekilde devreye girmesi gerekmektedir. Kısa dönemde bu politika tercihi ile sağlanacak iyileşme ile orta ve uzun vadeli politikalar ortaya koyup, üretim ekonomisine ivedilikle geçmek zorundayız. Diğer taraftan özel sektörün yurt dışı kredi borcu haziranda 173,9 milyar dolar iken, temmuz ayında sınırlı bir azalma ile 173,3 milyar dolar seviyesine gelmesine rağmen oldukça yüksek seviyelerde kalmaya devam ediyor" diye konuştu.

Birçok sektörde son dönemde kaldıraç oranlarının yüzde 250 seviyelerinin üzerine kadar çıktığını ifade eden Özdebir, "Pandemiden daha fazla etkilenen (turizm, otomotiv, inşaat) sektörlerinde kaldıraç oranının yüzde 500’ler seviyesine kadar yükselmiş olması sürdürülebilirlik açısından dikkat edilmesi gereken önemli bir noktadır. Reel sektörün önündeki önemli açmazlardan bir tanesi de faiz karşılama oranıdır. Bu oran son dönemde yüzde 1,5 seviyesine gelmiştir. Faiz karşılama oranı, bir şirketin mevcut faiz ödemesini mevcut kazançlarıyla kaç kez karşılayabileceğini ölçer. Başka bir deyişle bir şirketin belirli bir süre boyunca borcuna faiz ödemek için sahip olduğu güvenlik marjını ölçer. Oran, bir şirketin EBIT’ini (Faiz ve vergiler hariç kazanç) şirketin aynı dönemdeki faiz giderlerine bölerek hesaplanır. Borsaya kote firmalarda negatif seviyeye gelmiş durumdadır" açıklamasında bulundu.

Bazı makroekonomik değişkenlerle ilgili tespitlerini paylaşan Özdebir, şöyle konuştu;

"2021 ikinci çeyrek büyüme rakamı beklentilere paralel olarak yüzde 21,7 olarak gerçekleşti. Pandeminin olumsuz etkilerine rağmen ikinci çeyrekte yüksek bir büyüme rakamını görmemiz oldukça önemli. 2020 yılında ortalama 1,6 büyüme sağlayan sanayi üretimi baz etkisinin de katkısıyla yılın ikinci çeyreğinde ortalama yüzde 40,5 ve imalat sanayisindeki yüzde 43,4’lük artışla son yıllardaki en yüksek büyümeyi kaydetmiştir. Sanayi sektörü, yaşanan bütün zorluklara ve pandeminin sarsıcı ekonomik etkilerine karşın ekonomimizin yüz akı olmuş ve büyümeye önemli bir katkı sağlamaya devam etmiştir. Diğer taraftan imalat sanayisinde gerçekleşen çeyrekten çeyreğe yüzde 0,8’lik daralma, büyümeyi yavaşlatan bir sinyal olarak önümüzdeki dönemde dikkat edilmesi gereken unsurlardan biri olarak gözükmektedir. Gayrisafi sabit sermaye oluşumundaki büyüme 2010-2013 döneminde ortalama yüzde 15.7 iken, 2014-2017 döneminde yüzde 6.2’e gerilemiş, 2018-2020 döneminde ise ortalama yüzde 2 negatif değişim kaydetmişti. Bu düşüş ve özellikle 2018 yılının ikinci yarısından sonra ardışık dönemler boyunca negatif gerçekleşen yatırımlar, büyüme hızındaki yavaşlamanın temel nedenlerinden biri idi. Gayri safi sabit sermaye yatırımlarında 2020 ikinci çeyreğinden sonra ciddi bir ivmelenme söz konusu olmuş. Özelikle makine ve teçhizat yatırımlarında çeyreklik bazda yüzde 35,2 gibi yüksek bir artış var. İmalat sanayisinin talep artışını karşılamak için yeni makine ve teçhizat yatırım talebindeki bu artış oldukça önemlidir. Son üç çeyrekte ardı ardına yüzde 30’un üzerinde gerçekleşen makine teçhizat yatımlarındaki reel büyüme, büyümenin kalitesini ortaya koyması açısından önemli bir kanıt olarak karşımızı çıkıyor. 2020 ikinci çeyreğinden itibaren sanayi sektörünün büyümeye katkısını net bir şekilde görebiliyoruz. Ekonomide son dönemde sanayi ve ihracat odaklı bir büyüme performansı ortaya koyuyoruz. Bu sürecin devamı için uygun desteklerin sektörlere aktarılması gerektiğini düşünüyorum."

"Merkez Bankası’nın faiz indirimine odaklanmaktan ziyade enflasyona odaklanmasının ekonomi açısından daha sağlıklı olacağına inanıyorum" diyen Özdebir şunları söyledi:

"Merkez Bankası’nın ekonominin kurallarına göre faiz düşüşüyle gevşek bir para politikasına geçiş sinyali gibi gözükse de diğer taraftan zorunlu karşılık oranı ve reeskont ile ilgili yapmış olduğu daraltıcı politika tercihleri ile bir nevi para politikası tercihinde bir dengelenme sağlamıştır. Diğer yandan faiz kararı ile birlikte Türk Lirası son yıllardaki en düşük seviyesine geldi. Ayrıca kur şoku ile kurların yükselmesi ithalat maliyetlerini de olumsuz yönde etkiliyor. Kur artışları ithalatı azaltıp ihracatı arttırıyor. Lakin, kur artışı ile ihracat ivmelense de bu artışın etkisi kalıcı olarak gerçekleşmiyor. Kur artışı ile ortaya çıkan ihracat artışı, yüksek enflasyonla ihracatçının karlılığını azaltıyor. İhracatta rekabet üstünlüğünü sağlayan tek faktör kur artışları değildir. Kur ile bir yere kadar avantaj sağlarken, rekabetçi bir ihracat yapısına kavuşmak için faktör verimliliği, üretim faktörlerinin kalitesi, doğru ve uygun sanayi politikası, yerli ara ve sermaye malı kullanımı, öngörülebilirlik ve ölçek faktör gibi unsurlarla ancak gerçek anlamda rekabetçi bir yapıya ulaşılabilir."