ATEŞ HATTINDA " KADIN OLMAK "

Kadın; emektir,  kadın; güçtür,  kadın; umuttur, kadın; yarındır,  kadın; ışıktır,  kadın; berekettir,  kadın; annedir, kadın; eştir,  kadın;  toplumun temel direği, mukaddesatın yegane varlık sebebi, muhteviyatın en temel birikimi ve uhreviyatın nazende çiçeği, müstesnai vahdetin, beşeriyatta vücud bulmuş akisin sedasıdır....

Bu seda o kadar derindir ki, taa tarihte 1857 yılında yaşanan  tarihe ve geleceğe, geleceğin kadınlarına ışık olacak  gelişmeyi ne yazık ki, çok hazin bir bedel ödeyerek nakşetmişlerdir. 8 Mart 1857 tarihinde ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve  başladı.Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, ardından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucu 129 kadın işçi yanarak can vermiştir. İşçilerin cenaze törenine 10.000'i aşkın kişi katılmıştır. Yaşanan bu vahim olaydan sonra 1921'de Moskova'da gerçekleştirilen 3. Uluslararası Kadınlar Konferansı'nda, 8 Mart tarihinin " Dünya Emekçi Kadınlar Günü" olarak belirlenmesini, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarfından 16 Aralık 1977 tarihinde alınan kararla ise 8 Mart'ın " Dünya Kadınlar Günü " olarak anılması resmen kabul edilmiştir.

Tarih de bize çok açıkça gösteriyor ki, dünyanın her neresinde yaşarsanız yaşayın, eğer ki cinsiyetiniz kadınsa ve uluslararası bağlamda sizlere anayasal olarak advedilen haklarınızı talep ettiğiniz anda toplumsal veya kitlesel bir baskıyla karşılaşacaksınız demektir. Bu durumda kadın, yalnızlık dürtüsüyle karşı karşıya kalmaktan korktuğu için, toplumun ezici baskısına ne yazık ki, boyun eğmek zorunda kalmaktadır. Toplumun çizdiği çizginin dışına çıkamayan, kendisine biçilen rolün iyi bir oyuncusu, itaat noktasında kusursuz edilgen olduğu sürece," iyi kadın" profilinin muhatabı; aksi durumda ise " kötü kadın " eleştirisinin başrol oyuncusu....

Oysa kadın, o kadar engin bir deryadır ki, bizler sadece onun kütlesel bazda kapladığı alan ve yüzölçümünü görürüz.Halbuki onun rengini, kokusunu, dalga boyutunu, dibinin derinliğini, o derinlikte barındırdığı sayısızca güzelliği göremiyor, bunun için çabalamıyoruz.Bizim bakış açımız onun korunma ve koruma iç güdüsünü hareket ettirdiği sürece  içine kapanan, toplumdan uzak ve mesafeli durmaya devam etmesini destekleyecektir. Dikkatli bakıldığında, özellikle de günümüz dünyasında yaşayan kadının maruz kaldığı durumlar karşısında aldığı gardın boyutu itibariyle ne kadar da büyük bir ateş çemberinin içinde olduğunu kanıtlaması bakımından oldukça önemlidir. Toplumca bu çemberi kırmazsak ve insan onuruna yaraşır bir mantıkla,  yaratılan her canlıya tevazu ve hilm ile yaklaşmayı bir bilinç haline getirmezsek:" İnsan topluluğu kadın ve erkek denilen iki cins insandan mürekkeptir.Kabil midir ki, bu kütlenin bir parçasını ilerletelim, ötekini ihmal edelim de kütlenin bütünlüğü ilerleyebilsin? Mümkün müdür ki, bir cismin yarısı toprağa zincirlerle bağlı kaldıkça öteki kısmı göklere yükselebilsin...!" Der Gazi Mustafa Kemal Atatürk....

                                                                              ŞİMDİ..!

Vazgeçme sen hayatının yazından 

Hüzün eksik olsun ela gözünden

Yarin siteminden, elin sözünden

Bahis açanlara yuh olsun şimdi

Başakların dönmedi mi ekine Bunca taşıdığın ağır yüküne 

Sakın başka acı katma öyküne 

Bütün kötülüğe tüh olsun şimdi

Aman felek ile bozma aranı 

Tuz bastırda iyileştir yaranı

Kov gitsin NEMRUT'ÇA soru soranı

Bırak çöplüğünde şah olsun şimdi

Banma namertlerin sakın balından 

Söz açma kimseye kırgın halından 

Tutun sen hayatın iri dalından

Çek feleğe tokat oh olsun şimdi

Çok mu gerdin sazında ki telleri

Bırak bir başına yaban elleri

Goncada tut içinde ki gülleri

Büyüttüğün güzel şuh olsun şimdi

Her görenin şimdi kaynasın kanı

Doku kirpiğinle güldür zamanı 

Hyatının cennet olsun her anı

Uzaktan bakana ah olsun şimdi...!

cratosslot - betebet - kaçak bahis - deneme bonusu - deneme bonusu veren siteler