İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Müsavat Dervişoğlu'ndan 'Yeni Askerlik Sistemi ve Suriyeli' Çıkışı

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri başlayan 'Askeralma Kanun Teklifi' üzerine konuştu. 

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Müsavat Dervişoğlu'ndan 'Yeni Askerlik Sistemi ve Suriyeli' Çıkışı

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Müsavat Dervişoğlu'ndan 'Suriyeli' Uyarısı

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Müsavat Dervişoğlu, TBMM Genel Kurulu'nda görüşmeleri başlayan 'Askeralma Kanun Teklifi' üzerine konuştu. 

AK Partili milletvekillerinin imzasını taşıyan kamuoyunca 'Yeni askerlik sistemi' olarak bilinen askeralma kanunu teklifinin alelacele gündeme getirildiğini, ordunun mevcudiyetiyle oynanarak daha önce balkanlarda yapılan hatalara düşülmemesi gerektiğini vurgulayan Dervişoğlu şu ifadeleri kullandı:


BALKAN HARBİ UNUTULMAMALI

Balkan Harbi'nin hemen öncesiydi, Osmanlının Dışişleri Bakanı da bir gayrimüslimdi. Millî hassasiyetler yerine siyasi tercihlerin öne çıkarılmasıyla birlikte ordunun temel disiplini, eğitimi, emir-komuta hiyerarşisi altüst edilerek bozulmuştu. Askerler subaylarını, subaylar da komutanlarını tanımamaya başlamışlardı. 1908'den Balkan Harbi başlayıncaya kadar orduya sadece 2 sefer tatbikat yaptırılabilmişti. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Trakya ve Makedonya'daki askerî kuvvetlerimiz düşmanlarımızın 2 katıydı. Fakat ne oldu? Sıradan gerekçelerle dönemin en hassas bölgesinden yani Rumeli'den 75 bin askeri birden terhis ettiler. Ne zaman? Seferberliğin ilanından hemen önce. Hangi gerekçeyle? Harp tehlikesinin olmayışı ve hasat zamanının yaklaşmış olması gibi gafilce gerekçelerle. Terhisten önce Osmanlı'nın barış zamanı kuvvetleri 280 bin kişiydi. Daha önce de siyasi saiklerden ötürü, görüntüde ise orduyu gençleştirmek adına Rumeli'yi çok iyi bilen, oranın stratejisini ve jeopolitiğini özümsemiş bin kadar tecrübeli subay ordudan zorla emekli edilmişti. Bu terhis edilen 75 bin kişi öyle önemliydi ki seferliğin ilanından sonra zar zor toplanabilen seferberlik ordusunun dörtte 1'ine tekabül ediyordu. Ordunun tecrübeli subaylarını emekli, usta askerlerini de terhis ettiler. Ve neticede ne oldu biliyor musunuz? Bütün Balkanları sadece üç ayda kaybettik. Rumeli'deki beş asırlık Türk varlığı da böylece sona erdi. Balkanlar ise bugün hâlâ kaynayan kazan durumunda. 

DERVİŞOĞLU , "AK PARTİ 15 TEMMUZ'UN SORUMLUSUDUR"


Şimdi gelelim günümüze, AK PARTİ ittifak yaparak iktidara geldiği günden, çıkar ve güç çatışmasıyla ayrılık yaşadığı 17-25 Aralık sürecine kadar FETÖ'yle iş birliği yapmak suretiyle ve askerî vesayeti kaldırma aldatmacasıyla Türk Silahlı Kuvvetlerine kurulan hain bir kumpasın maalesef ve maatteessüf bir parçası durumuna düşmüştür. Türk ordusuna karşı gerçekleştirilen Ergenekon ve Balyoz gibi yargı kumpaslarının savcısı olmuş, Türk ordusuna cumhuriyet tarihinde eşi benzeri görülmemiş ağır darbelerin indirilmesine zemin hazırlamıştır. Subaylık yeminine sadık kalan milliyetçi ve Atatürkçü subayları tasfiye etmek suretiyle, FETÖ'cü subayların, generallerin ve amirallerin önünü açmıştır. Genelkurmay başkanlarının sanık, PKK'lıların gizli tanık ve FETÖ'cülerin hâkim, savcı sıfatıyla karar verici kılındığı bir süreci hep birlikte yaşadık. (İYİ PARTİ sıralarından alkışlar) Gerçek hakkındaki hükmü, hiçbir şüpheye yer yoktur ki, geçici siyasi otoriteler değil tarih verecektir ve tarih şu gerçeği er ya da geç bir gün ihdas edecektir: FETÖ'yle iş birliği yaparak Türk Silahlı Kuvvetlerindeki vatansever subayları tasfiye eden ve onun yerine FETÖ'cü subay ve generallerin atanmasına seyirci kalan Adalet ve Kalkınma Partisi 15 Temmuz darbe girişiminin birincil müsebbibi, yani sorumlusudur.Temmuz gecesi başımızdan aşağı bomba atan hainlerin atamalarının altında da iktidarın imzası vardır. Bakanlıkları, istihbarat teşkilatlarını, bürokrasiyi, ülkenin bütün bilişim ve telekomünikasyon ağını bu darbeci terör örgütüne pay eden iktidar partisi devletin taşıyıcı kolonlarına da çok büyük zararlar vermiştir. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra orduda en büyük darbeyi de komuta kademesi almıştır. Ordunun komuta yapısı, disiplini ve hiyerarşisi yerle bir edilmiştir. Silah arkadaşlığı sona ermiş ve güven tamamen ortadan kaldırılmıştır. Bu olumsuz ortama dayanamayan birçok tecrübeli subay, astsubay, general emekli olarak ordudan ayrılmayı tercih etti. Askerî okullar kapatıldı. Şimdiye kadar nizami harplerde de önemli görevler üstlenen Jandarma organik olarak Türk Silahlı Kuvvetlerinden koparıldı. Askerî liseler ve sınıf okulları bomboş vaziyette çürümeye terk edildi; şu anda sınıf eğitimlerinin nasıl verildiği ise tam bir muamma. Harp akademileri kapatıldı, ordunun stratejisini belirleyen kurmaylık sistemi artık yok gibi. Şimdi de sıra askerlik sistemine geldi. Eğer bu tasarı kanunlaşırsa bedelli askerlik daimî hâle gelirken askerlik süresi de altı aya indirilecek. Bu ne demek? Silah altındaki birçok Mehmetçik derhâl terhis edilecek, kışlalar ise neredeyse yarı yarıya boşaltılmış olacak; yani, aynı Balkan Harbi öncesinde olduğu gibi tecrübeli komutanlar emekli, usta askerler de terhis olacak. İyi de neden? Irak'ın durumu ortada; Suriye'deki işler her geçen gün daha kötüye gidiyor; Amerika güneyimize iyice yerleşmeye devam ediyor; siyasal bölücülük, PKK/PYD, Barzani konuları ortada; Yunanistan ise her zamanki gibi pusuda. Etrafında bu kadar çok düşmanı olan bir devlet askerî kadrolarını bu kadar çok boşaltır mı? Hani beka meselesi vardı? Beka meselesi olan bir devlet, ordusunu bu kadar zayıflatır, niteliksiz hâle getirir mi? Akıl ve mantık tabii ki bu soruya "Hayır." cevabı veriyor. İYİ PARTİ olarak bu konuda Genelkurmaydan görüş istememizin temel sebebi de esasen sorduğumuz bu soruya cevap arama arzumuzdan kaynaklanıyor. İhtiyaç fazlamız olabilir, yasa gündeme geldiği andan itibaren bir erken terhis beklentisi de oluşmuş olabilir. 

"EVLATLARIMIZIN TEZKERE ALMALARINI MÜMKÜN KILACAK DÜZENLEME YAPMAYA MANİ BİR HAL YOKTUR"

Ayrıca, altı aylık hizmetlerini tamamlayan bu evlatlarımızın tezkere almalarını mümkün kılabilecek bir hukuki düzenleme yapmaya da mani bir hâl yoktur. Onların bir an evvel evlerine kavuşmaları bizim de ortak isteğimiz ve temennimizdir. Temel mesele, askerliğin sosyolojisine aykırı adımların atılmaması ve telafisi mümkün olmayan hatalara düşülmemesidir. Çabamız da budur, kaygımız da budur.

"SURİYELİLERİ GÖNDERMEK YERİNE ASKER YAPACAK DÜZENLEME"

Bugün görüşülen kanun teklifiyle ordu yeniden dizayn edilmekte ve zorunlu askerlik hükümlerine dair bazı değişiklikler yapılması hedeflenmektedir. Cumhurbaşkanlığı makamına 1111 sayılı Kanun'la tanınan bazı yetkiler ve bu yeni kanun teklifinde de mevcudiyetini koruyan birtakım ayrıcalıklar görünen odur ki Hükûmetin yakın tarihten ders çıkarmaması yüzünden yeniden tekrarlanıyor. Kanun teklifinin 43'üncü maddesinde yer alan sonradan vatandaş olanların askerlik yükümlülüklerini düzenleyen madde doksan iki yıl önce hazırlanmıştı ancak o dönemde Türkiye şartlarında bir sığınmacı sorunu yoktu. Bugün Türkiye'deki Suriyeli sığınmacı sorununu göz ardı ederek bu hükmün korunması doğrusunu isterseniz iyi niyetli bir bakış değildir. Açık sınır politikası ve Suriyeli sığınmacıların Türkiye'de kalmasına yönelik AK PARTİ politikaları sonucunda Türkiye'de bulunan Suriyeli sığınmacı sayısı da yaklaşık 4 milyona yaklaşmıştır. Arap devletleri Suriyelileri kendi toplumlarına entegre etmeden Suriye'ye geri gönderme amacı güderken biz onları asker yapacak düzenlemeleri hayata geçiriyoruz.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 7 Ocak 2019 günü "Bugüne kadar 76.443 Suriyeliye vatandaşlık verdik. Bu işin reçetesi Müslümanlık ve kardeşlik. Ülkeler ve devletler avantajlarıyla üstünlük sağlar. Bu, bazen coğrafi avantaj olur bazen de nüfus avantajı olur. Şu anda elde ettiğimiz bu büyük avantajla dünyaya karşı üstünüz." açıklamasında bulunmuştu. Bakar mısınız, bu ülkede bir İçişleri Bakanı milyonlarca Suriyeli sığınmacıyı nüfus avantajı olarak telakki ediyor ve Suriyelilere vatandaşlık verilmesini defaten ifade ediyor.

Suriyelilere kademeli olarak vatandaşlık vererek Türkiye'nin millî, kültürel, demografik yapısını değiştirme politikası ancak bir kabile devletinde avantaj olarak görülebilir ve şimdi, söz konusu Kanun Teklifi'nin 43'üncü maddesinde 1111 sayılı Kanun'daki ilgili maddenin muhafaza edildiğini görüyoruz. Bu maddeyle yeni sistemde sonradan Türk vatandaşlığına geçirilen ve geçirilmesi hedeflenen çok sayıda Suriyeli sığınmacının Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesine dâhil edilebileceği açıkça görülmektedir.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesi Anayasa ve yasalarla belirlenmiş olup, yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, cumhuriyeti ve demokrasiyi muhafaza etmektir. Bu görev bilinci ve iradesi Gazi Mustafa Kemal'in kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nin temel değerlerini içselleştirmiş Türk evlatlarıyla mümkün kılınabilir.

TSK'YI SURİYELİLERLE YOZLAŞTIRMAK VE TAHRİP ETMEK SÖZ KONUSU BİLE OLAMAZ

Bugün kendi vatanlarını terk ederek savaştan kaçmış ve Türkiye'de ikamet eden askerlik çağındaki Suriyeli sığınmacı sayısı 1 milyona yakındır. Söz konusu maddenin ilga edilmesiyle birlikte kendi memleketine faydası olmamış savaş kaçkını bu güruhun Türk Silahlı Kuvvetleri bünyesinde muhtemel görevler almasının önüne geçilmesini yüce Meclisten talep ediyoruz. Milyonlarca Suriyeli sığınmacıya vatandaşlık payesi vererek onları Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine yerleştirebilecek, cumhuriyetin muhafazası görevini üstlenmiş ordumuzu selefi çizgiden gelmiş Suriyelilerle yozlaştırmak ve tahrip etmek söz konusu bile olamaz.